Peyami Safa’nın okuduğum en iyi romanı
diyeceğim ama her kitabını okuyunca aynı cümleyi kuruyorum. Ama okuduğum en iyi
kitaplardan birisi.
Kitapta birçok kahraman var, hepsinin derin, detaylı karakter
analizleri, yaşayışı, farklılıkları,… çok güzel irdelenmiş. Roman güzel bir
kumpas ile başlıyor, olay örgüsünde ani değişiklikler insanı kitaba çekiyor ve
elinden bırakması mümkün olmuyor. Kitapta geçen her bir olayın içeriğinde,
karakterlerin sığ görüşleri veya yalancı olmaları da çok farklı bakış açılarına
kapı açmayı sağlıyor.
Samim’in “Simeranya”sı ile kitap felsefi boyutlardan, basit gündelik
olaylarla kayması çok başarılı. Özellikle, Samim’in ütopyasındaki eğitim
sistemi de takdire şayan doğrusu. Ne yazık ki, kitabın 1951 de yayınlanmasına
rağmen hala eğitim konusunda çıkmazımız güncelliğini koruyor. Kitapta zayıf bir
karakter olan Aydın; (Zayıf yazıyorum çünkü kitapta çok kısa bahsedilmiş ve
hastalığından bahsediyor, yalnız; kitapta hiçbir karakterin öylesine
yazılmadığını çok güzel bir şekilde ispatlıyor) matematik imtihanı yüzünden çok
ciddi çalışmakta ve bu yüzden ağır bir hastalık geçirmektedir. Dr benzer
hastalığın yoğun ders çalışan çocuklarda çok sık görüldüğüne değiniyor. Samim
de kendi Simeranyasında kurduğu eğitim sisteminden –hiçbir bölümün zorla okutulamayacağı,
devam zorunluluğu olmadığı, istendiği takdirde başka mesleğe kayılabileceği ve
en önemlisi asıl başarının matematik ile ölçülemeyeceğini- bahsediyor.
Asıl karakterlere gelince; Mefharet ile Besim’in, yeğen-dayı ilişkisi hakkında
çarpık görüşleri,–elalem ne der, ne düşünür- kızın anneye duyduğu öfke, intikam
alma isteği, Aydın’ın matematik yüzünden hastalığı, eve giren aç adam tüm
bunlar o dönemin –maalesef hala güncel kalan- toplumsal sorunları ve sığ
görüşleri yansıtıyor. Tüm bu çarpık olaylar içinde yolunu kaybetmiş, iki farklı
yaşam tarzında insanlar arasında kalan Meral ve filozof Samim arasındaki ilişki
anlatılıyor. Samim’in engin bilgisi, gözlem yeteneği, Meral’i yorsa da yine
kaçamıyor Samim’den. Kitapta bu ikilin yaş farkından bahsediyor, Meral’in
gençliği, Paris hayranlığına karşı güvenli liman Samim. Tüm bu ikilem arasında
yapayalnız Meral… “Kendi kendimden nefretimin çirkinleştirip
çerçevelediği bir dünyada yalnızım” diye yazan notu ile vedası…
Kitapta ne bir karakter ne de tek bir kelime fazlalık. Dili çok akıcı,
beden dili tahlilleri ile aaa evet, öyle mi dedirtiyor insana. .Fikirlerle dolu
dolu bir kitap... Hegelden, denek
farelere, inançtan materyalizme, aşktan mantığa, çaresizliğe ve tabi ki
yalnızlığa…